RSS FEED

Sayfalar

SES Şube Başkanı: Can güvenliğimiz yok


Bursa'da 7 ayda iki kez yangın çıkan Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi'nde yangın alarmının olmadığı, SES Bursa Şube Başkanı Candan Coşkun tarafından da doğrulandı. ETHA'ya konuşan Coşkun, ne hastaların ne de çalışanların can güvenliği olmadığını belirtti.

Muradiye'de bulunan Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi'nde 7 ayda çıkan ikinci yangında facianın eşiğinden dönüldü. Facia olmamasının sebebi ise yangının erken farkedilmesi. Daha büyük bir yangında hastanede can pazarı yaşanabilirdi. Çünkü ne yangın alarmı ne de yangın sistemi var.

SES Bursa Şube Başkanı ve aynı zamanda Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi iş yeri temsilcisi Candan Coşkun, ETHA'ya konuştu. Hastanenin aylardır yangın uyarı alarmı ve söndürme sistemi olmadığını belirten Coşkun, şöyle devam etti: "Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi'nde 6 ay önce de hastanenin ameliyathanesinde havalandırmanın mekanik arızasından kaynaklı yangın çıktı. Şimdi ise elektrik kontağından çıktı. Küçük çaplı bir yangındı ama 6-7 ay içinde ikinci bir yangın olayının yaşanması üzücü bir olay oldu. Yangın uyarı sistemi yok hastanede. İdare ile de görüştük. Bayındırlıktan işlemler bekleniyor sistemin yapılması için, onun biran önce yapılması gerekiyor. Hastanede yangın çıkınca alarm veren bir sistem mevcut değil şu an. Biran önce hem hastaların, hem çalışanların güvenliği açısından yapılması gerekiyor. Başka facialara yol açmadan yapılması gerekiyor. Başhekim de, yangın uyarı ve duman tahliye sisteminin hastaneye yapılması için Bayındırlığa başvurdu. Ama 7 aydır yapılmadı."

Tek onkoloji hastanesi ruhsat durdurulamaz

Onkoloji Hastanesi'nin Bursa'da tek olduğunu ve bu yüzden ruhsatı durdurma şansı bulunmadığını kaydeden Coşkun, biran önce sistemin yapılması ve önlemlerin alınması gerektiğini söyledi.

Coşkun şöyle konuştu: "Bu konuda acil müdahalede oldukça önemli ama Türkiye'de bu hiç iyi değil. Sadece Onkoloji Hastanesi değil okullar da böyle. Biz buna iş sağlığı diyoruz. İş sağlığı, iş güvenlik önlemleri konusunda ülkemiz çok vahim durumda. Madenlerde ölenleri görüyoruz. Bakın başka ülkelerde insanlar maden göçüğü altında bir şekilde yaşıyorlar. Kurtarılıyorlar ama bizde kurtarma önlemleri hiç iyi değil. Bu önlemlerin ivedilikle alınmasını istiyoruz. Yangın, deprem gibi durumlarda hasta ve çalışan güvenliğini sağlayacak şekilde alt yapıların oluşturulması gerekir. Özel hastanelere ciddi paralar harcıyoruz, ama bu önlemlere gerekli olanı yapmıyoruz."

Başhekimden itiraf

Bu arada, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde çıkan yangına ilişkin açıklama yapan Başhekim Macit Gülten, hastanede duman tahliye sisteminin bulunmadığını söyledi. Oysa duman tahliye sistemi, hastanelerde hayati önem taşıyor. Bu sistemin olmamasından kaynaklı Şevket Yılmaz Devlet Hastanesinde 9 kişi yaşamını yitirmişti.

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Gülten, "Özellikle hastanede yatan insanlarda oksijen ve havanın daha uygun koşullarda olması gerekiyor. Dumandan en çok etkilenecek kişiler hastalar olacaktır. Hava perdelerinin, duman için tedbirlerin mutlaka olması gerekiyor" dedi.

'Pis Kürt'e itiraz işinden etti

Beyoğlu Belediyesi'nde mimar olarak çalışan Özlem Aydın, bir vatandaşa "pis Kürt" denilmesine tepki gösterince işten atıldı. Galatasaray'da dan basın açıklaması yapan Aydın, hukuksal zeminde hakkını arayacağını söyledi.

Özlem Aydın adlı mimar, Beyoğlu Belediyesi'nde işten çıkarılmasına ilişkin Galatasaray Lisesi önünde dün basın açıklaması yaptı. Aydın'a, direnişteki tersane işçisi Zeynel Kızılaslan, Ahsen Hukuk Bürosundan sendikalı olduğu için çıkarılan Av. Cem Gök ile mimar ve mühendisler destek verdi.

Aydın, yaptığı açıklamada, Şubat 2007'de Beyoğlu Belediyesi'nde mimar olarak çalışmaya başladığını hatırlattı. Plan Proje Amirliğinde çalışmasına rağmen kendisiyle aynı zamanda veya sonrasında işe başlayan tüm meslektaşlarının sözleşmeli memur yapıldığını, tüm girişimlerine rağmen kendisinin ancak 1.5 yıl sonra sigortasının başlatıldığını belirten Aydın, ancak sigortasının taşeron Akdeniz Temizlik Limited Şirketi üzerinden ve "temizlik" işçisi statüsünde yapıldığını öğrendiğini kaydetti.

Aydın, Fen İşleri Müdürlüğü'ne bunun nedenini sorduğunda, kendisine bunun geçici olduğu, sözleşmeli personel açığı olmadığı gerekçesiyle böyle bir şey yapıldığının söylendiğini anlattı. Aydın, ancak daha sonra yaşadıkları üzerine bu durumun asıl nedenini anladığını ifade etti.

Geçtiğimiz günlerde çalıştıkları daireye bilgi almak için bir Kürt vatandaşın geldiğini belirten Aydın, bir çalışanın vatandaşın ardından "pis Kürt" diyerek hakaret ettiğini, kendisinin de bu söze itiraz ettiğini aktardı.

Bu olayın ardından Fen İşleri Müdürü'nün kendisini arayarak 'düzeni bozmaktan' temizlikçi işçisi göstererek başka bir birime yollamak istediğini söyleyen Özlem Aydın, basına gönderdiği mektubun yayınlanmasının ardından bugün işine son verildiğini kaydetti.

Aydın, "Kürt açılımı yapmak amacı güden AKP yönetiminin yerel kolu, bu olay sonrası hakaret edeni değil de beni cezalandırmayı uygun görmüştür" dedi, hakkını hukuksal zeminde arayacağını söyledi.

Dişiyle tırnağıyla 35 yıl


Limter-İş Sendikası, 35. mücadele yılına giriyor. Geride uzun bir deneyim ve başarı bırakan sendika, 35. yılında yeni denizlere açılmayı hedefliyor. İş cinayetlerine karşı mücadele yürüten sendika, yakın zamanda Yalova'da temsilcilik açmayı hedefliyor.

Limter-İş Sendikası, 1873 yılında Kasımpaşa tersane işçilerinin grevinin ardından tersaneler tarihinin bir başka grevine imza attı. Taşeron sistemine, iş cinayetlerine, kuralsız, sendikasız çalışmaya savaş açtı. Sendikanın eğitim uzmanı gözaltında öldürüldü. Genel başkanları defalarca gözaltına alındı, tutuklandı. Ama kurulduğu günden bugüne mücadele kesintisiz sürdü, tersanelerde vicdanın sesi, adı oldu. Liman Tersane Gemi Yapım-Onarım İşçileri Sendikası (Limter-İş), 35. kuruluş, diğer bir deyişle mücadele yılına kulaç atıyor. Sendika, 3 Ekim günü kuruluş etkinliği düzenliyor.

1976'da kurulan Limter-İş'in kapısına, askeri faşist cunta tarafından kapatılan onlarca sendika gibi 1980 tarihinde kilit vuruldu. Yeniden faaliyete başladıktan sonra özellikle 1985 yılında, Haliç Tersanesi'nin kapatılmasıyla ağır çalışma koşullarının hakim olduğu, neoliberal politikaların laboratuvarı Tuzla tersaneler bölgesi, adından sık sık ölümlü iş kazalarıyla söz ettirdi. İşbirlikçi sendikacılık ve sendikal bürokrasiyle arasına kalın bir çizgi çekerek, militan bir hattan yürüdü, ezilenlerin örgütlenmesini öncelikli görev saydı. Sendika, özellikle işçilerin yaşam hakkını hiçe sayan taşeronluk sistemine ve iş cinayetlerine karşı mücadeleye odaklandı. İş cinayetlerinin ardından patronların kapısına dayandı, yaşam hakkı ve vücut bütünlüğü talep etti. Sendika aracılığıyla kamuoyu Tuzla gerçeğinden haberdar olurken, hükümet yetkilileri bundan rahatsızlıklarını, “Tuzla'yla yatıp Tuzla'yla kalkıyoruz” şeklinde ifade etti. Tersane patronları ise sendikaya “bölücü” damgası vurarak toplumsal desteği engellemek istedi.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

Havzada, taşeronluk sistemine savaş açtı. Taşeron işçiler arasında örgütlendi. Ama sadece onlarla sınırlı kalmadı. 1999 yılında Yonca Tersanesi'nde kadrolu işçilerin yüzde 80'ini üyesi yaptı. Yetki almasına rağmen, işçiler atıldı. Tersanede yedi aylık greve imza atıldı.

Yine 1999 yılında sendikanın eğitim uzmanı Süleyman Yeter gözaltında öldürüldü. Türkiye daha sonra bu işkence davasından AİHM'de mahkum oldu.

Sendika, “öğretmenine” verdiği sözü tuttu, havzada, yine bir ilke imza attı. Ölümlü iş kazalarının arttığı 2008'de 27-28 Şubat tarihlerinde fiili greve imza attı. O gün, “Tersanelerde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” denildi. Keza öyle de oldu. Havzada ikinci fiili grev, 4 ay sonra patlak verdi. Tersanelerde hayat, 1970 Büyük İşçi Direnişi'nin yıl dönümünde, 16 Haziran günü yaşam hakkı için bir kez daha durdu. Bu tarihlerden sonra hükümet ve tersane patronları bazı adımlar atmak zorunda kaldı. İlk kazanım çalışma saatlerinde geldi. Çalışma saatleri 7,5 saate indirildi.

Sendika, geçen yıllar boyunca onlarca direnişe, kazanıma imzasını attı. Nerede bir haksızlık, nerede bir işten atma; Limter-İş Sendikası orada oldu. Limter-İş Sendikası nereye gitse orada direniş büyüdü. Nitekim tersane işçilerinin, güvenini kazandı.

Dayanışma ezilenlerin inceliğidir

Gücünü tersane işçilerinin mücadele tarihinden alan sendika, şimdi 35. yıl anısına dayanışma etkinliği düzenliyor.

Che’nin, “Dayanışma ezilenlerin inceliğidir” sözü kullanılan etkinlikte Tolga Sağ, Cihan Çelik, Hasan Ali ve Cevdet Bağca sahne alacak. Dayanışma etkinliği 3 Ekim Pazar günü Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde saat 18.00’da düzenlenecek.

Mücadele dolu bir ömür

Limter-İş Sendikası Genel Sekreteri Hakkı Demiral, namı diğer Hakkı Usta, 35. yılı şöyle özetliyor: “Bütün baskılara, yöneticilerimizin gözaltında kaybedilmelerine, tutuklamalarına, işkencelerine... Devlet baskısına... Tersanelerdeki mafyavari çalışmaya, taşeronluk sistemine... Bütün bunlara karşı dişiyle tırnağıyla mücadele eden bir anlayışın ürünü 35. yıl.”

Hakkı Usta, sendikanın bütün bu zorluklara rağmen mücadele umudunu kaybetmeden ilerleyeceğini ifade ediyor, “35. yılında da, sonra da, işçi sınıfını daha güçlü bir kulvara taşıyacak ve bu mücadelesini sürdürecek” diyor.

Sendikanın 35. yıl hedefleri de net. Hakkı usta, tersane havzasının artık Tuzla'dan çıkıp, Türkiye'ye yayıldığına dikkat çekiyor, “Yakın zamanda Yalova'da temsilcilik açmak gibi bir hedefimiz var, tabi diğer bölgelere de yayılmak istiyoruz” diyerek sendikanın hedeflerini aktarıyor.

Çinliler vazgeçti madenciler göçükte


Zonguldak’ta 4 ay önce 30 madencinin ölümüyle sonuçlanan faciada 2 madencinin cansız bedenleri hala çıkarılamadı. Çinli firma kuyuyu onarmaktan vazgeçti. Yapı Tek firmasının, 2009'da bitmesi gereken sözleşmesinin 17 ay uzatıldığı ortaya çıktı.


Türkiye Taş Kömürü (TTK) Karadon Müessese Müdürlüğü’ne ait Karadon Yeni Servis Kuyusu’nda eksi -540 kodunda 17 Mayıs'ta meydana gelen grizu patlamasının üzerinden 4 ay geçti.



30 madenci yaşamını yitirdiği faciada 41 yaşındaki Dursun Kartal ile 31 yaşındaki Engin Düzcük’ün cansız bedenlerine 4 ayı aşkın süredir ulaşılamadı. Patlamayla birlikte, 735 metre derinlikte oluşan su dolu kuyuya düşmüş olabileceği tahmin edilen cesetlerin çıkarılması risk taşıyacağından, önce kuyunun onarılması kararlaştırıldı.



TTK, kuyunun montajını yapan ve aralarında 10 yıllık tamir ve bakım sözleşmesi bulunan Çinli CITIC International Cooperation firması ile temas kurdu. Göçük açma çalışmalarının ardından 16 Ağustos’ta kente gelen Çinli firmanın mühendisleri, kuyuda ön inceleme yaptıktan sonra ülkelerine döndü.



Çinli firmanın,TTK'ya gönderdiği yazıda, kuyudaki onarımın uzmanlık isteyen bir iş olduğunu belirtip, deneyimli elemanlarının bulunmadığı gerekçesiyle işi üstlenmeyeceklerini bildirdi.



İhale 17 ay uzatılmış

Öte yandan patlamanın meydana geldiği ocakta galeri açan firmanın, ihaleye göre 2009'da bitmesi gereken sözleşmesi çeşitli nedenlerle 17 ay uzatıldığı belirtildi.



Alınan bilgiye göre, TTK Karadon Müessese Müdürlüğünde "Karadon Yeni Servis Kuyusu Bağlantı Galerisi ve Su Atım Tesisleri ile 540 Kat Hazırlık Galeri Sürme'' işine yönelik 2005'te yapılan ihaleyi Yapı-Tek firması yaklaşık 15 milyon dolar bedelle kazandı.



Firmanın 22 Haziran 2005'teki yer tesliminden bir süre sonra başladığı çalışmalar doğrultusunda 8 bin metreyi aşan galeri açma işiyle ilgili proje değişikliği ve bazı işleri mazeret göstermesi üzerine işi bitirme tarihi 17 ay uzatıldı.



Patlama öncesine kadar 5 bin 723 metre ilerleme kaydettiği bildirilen firmanın, 2010'un Kasım ayında galeri açmayı tamamlamış olması bekleniyordu.



Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Ramis Muslu, Karadon'da galeri işinin ihale edilmesinin ardından madencilerin eylem başlattığını, taşeron firma çalışanlarının o dönem ocağa sokulmadığını hatırlattı.



Muslu, şöyle devam etti: "Dönemin Valisi Yavuz Erkmen de müesseseyi ziyaret ederek madencilere açıklamalarda bulundu. Polis tedbiri alındı ve şirket iş başı yaptı. Eylemlerimiz yetmedi ve ısrar eden yöneticiler işi taşerona verdiler. 17 Mayıstaki grizu faciasının geleceğini biz daha işin başında söylemiştik. Özel sektörün mantığı öncelikle kar etmektir. Fakat yer altı madenciliği uzun vadeli yatırımlar gerektiren iştir."

Kadrolaşmaya suç duyurusu

Eğitim Sen İzmir 1 No'lu Şubesi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın eğitim kurumları yönetici atama ve yer değiştirmesinin eşitlik temelinde yapılmadığını, yapılan atamaların usulsüzlük ve kadrolaşmaya dayalı yapıldığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunacağını belirtti.


Eğitim Sen İzmir 1 No'lu Şube, İl Milli Eğitim Müdürlüğü kapsamında iş yerlerinde idareci atamalarında yaşanan usulsüzlük ve kadrolaşmaya ilişkin şube binasında basın toplantısı düzenledi.



Şube Başkanı Ali Rıza Özer, atama ve yer değiştirmelerine ilişkin yönetmeliğin 22. maddesi gereğince okullarda 5 yılını dolduran okul müdürlerinin 30 Temmuz'da rotasyona tabi tutulduğunu hatırlatarak, bu nedenle okullarda 5 yılını dolduran okul müdürlerinin 30 Temmuz mesai bitimine kadar tercih ve başvuru formlarını teslim etmeleri istendiğini belirtti.



Başvuruların son günü, mesai bitiminden sonra hiçbir gerekçe gösterilmeden, hiçbir duyuru yapılmadan Bakanlıktan gönderilen bir yazıyla İzmir'de bu başvurularının bir gün uzatıldığını ifade eden Özer, "Bu tür atamalarda puan üstünlüğüne ve sınırlı tercihe göre atama yapılması nedeniyle, başvuruların aynı anda başlaması ve bitmesi eşitlik gereğidir. Rotasyona tabi okul müdürlerinin istediği okullar ve puanları belli olduğu için başvurularının bitiminden sonra yapılan bu uzatma hukuksuzluktur, kadrolaşma hedeflenmektedir" dedi.



Özer, bu konuların takipçisi olacaklarını kaydederek, İl Milli Eğitim Müdürlüğü hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. (ETHA)
Return top