RSS FEED

Sayfalar

ÖZGÜRLÜK

Halkoylamasındaki hallerim üzerine
Önce devlet.
Doğanın düzeninde bulunduğu kabullendirilen ve ‘saf aklı’ varlığında cisimleştirdiği tartışma dışı bırakılmış, fani değil ölümsüz bir önder tarafından doğadan çıkartılıp toplumsal yaşama ‘Manevi mutluluğa sahip’ sanki canlı bir organizmaymış gibi eklemlendirilmiş her şeye kadir, her şeyin üzerinde ve her şeye egemen bir devlet…Eleştirilemez, değiştirilemez, öngörüldüğü gibi olmaktan çıkartılamaz ‘Yüce’ bir varlık…Devlet soyutlukta böyle tasavvur edilmiş ve somutlukta da tasavvur edildiği gibi işleyebilmesi için gerekli kurumlar (Başta TSK, sonra Cumhurbaşkanlığı, yargı, vb.) ‘gerektiği gibi’ tasarlanıp işlevselleştirilmişler. ‘Devlet iktidarını’ bu kurumlar pekiştirecek, ‘Devlet siyasetini’ ve bu siyasetin uygulanmasını, uygulanmasında muhtemel sapmaların denetimini bu kurumlar belirleyecek ve sağlayacaklardır.
Sonra toplum geliyor. Toplum da devlete layık toplum olarak tasavvur edilmiş, toplumun devlete layık olabilmesi için üzerinde oluşacağı değiştirilemez, tartışılamaz, dışına çıkılamaz ilkeler, içerikleri resmi ideolojiyle doldurularak belirlenmiştir. Bu ilkelerin toplumsal yaşamda süregelmesi, ilkelerden kopuşun önlenmesi ve denetimi yine devletin yukarıda belirtilen kurumlarına (Sayılanlar dışında YÖK, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu, Diyanet İşleri Başkanlığı örnek gösterilebilir) bırakılmıştır. Toplumun siyasetini, ‘Devlet siyasetinin’ dışına çıkmamak koşuluyla, başta seçilmiş hükümet, siyasi partiler olmak üzere sendikalar, STK’lar vb. belirleyecektir.
Nihayet ‘birey’! Birey ancak eleştirilemez, değiştirilemez, öngörüldüğü gibi olmaktan çıkartılamaz ‘Yüce Varlık Devlet’in uygun gördüğü hak ve özgürlüklerden, onun öngördüğü ve devlet kurumlarının denetlerken sınırlarını tanımladığı biçimde yararlanabilir; içeriği resmi ideolojiyle doldurulmuş temel ilkelerden ayrılmaksızın, kopmaksızın davranırsa ‘Onurlu bir hayat sürdürebilir’, ‘Maddi ve manevi varlığını geliştirebilir’, ‘Huzurlu bir hayat talebine hakkı bulunabilir’.
12 Eylül Anayasası’nın ‘Başlangıç’ bölümünde açıklanan tasavvur budur ve sonraki maddelerde öngörülen düzenlemeler bu tasavvuru somuta indirgemektedirler.
Gün geliyor ve bir hükümet (Siyasi iktidar) ‘devlet iktidarı ve devlet siyaseti olmaz, siyasi iktidar ve onun siyaseti olur; devletin çizdiği siyasetin sınırları içinde kalarak ve ona uygun davranarak siyaset yapmak demokrasiye aykırıdır; devletin siyasetini de devletin kurumları değil, halkın oyu ile seçilerek iktidara gelenler belirlerler’ diyor ve bu anlayışına uygun yeni anayasal düzenlemeler öngörüyor, halk oylamasına sunuyor.
Ben ne yapmalıyım?
Yeni düzenlemelerin kabulüne karşı çıkarsam devlet iktidarı ve devlet siyaseti anlayışını güçlendireceğim. Yeni düzenlemelerin (Bu düzenlemelerde benim özgürlüğümü gerileten durumlar olmaması koşuluyla) kabul edilmesini istersem, demokratik olan bir girişimin yanında yer alacağım. Ancak burada bir tehlike var : Hükümet (siyasi iktidar) devlet iktidarı ve devlet siyaseti anlayışına önemli ölçüde darbe vururken amacı kendi iktidarını (Siyasi iktidarı) devlet iktidarı yerine; kendi siyasetini devlet siyaseti yerine ikame etmek olabilir. Yani, hükümetçe atılan adım devlet biçimi olarak demokrasiye ulaşmaktan çok var olan yapıyı aynen koruyarak siyasi iktidarını devletle özleştirmek olabilir. Devletin siyasetine bağlı, bu siyaseti uygulayan ve koruyan kurumlar yerine siyasi iktidara bağlı, onun siyasetini uygulayan ve koruyan kurumlar benim özgürlüklerimi geliştirmez, toplumsal yaşamdaki cendereleri yok etmez. Öyle ise, yeni düzenlemelerin devlet biçimi olarak demokrasiye giden yoldaki engelleri temizleyebilmesi için hükümetin izleyebileceği yeni tehlikeler yaratacak siyaseti karşısında farklı bir siyasi çizginin güç kazanması için mücadele etmek gerekecektir.
Anayasanın ‘başlangıç’ bölümünde açıklanan ideolojik tasavvurun ve bu tasavvuru uygulamada somutlaştıran anayasal düzenlemelerin yerine, bireyi sınırlandırılmamış özgürlükleriyle temel ilkeleri birlikte yaşamak, birlikte davranmak, birlikte var olmak anlayışı üzerine kurulu bir toplumda tek başına, dilediği başkalarıyla tarihsel-toplumsal süreçte belirlenen ve çeşitlenen hakları ve bu haklarının gerçekleşebilmesi için mücadele edebileceği bir yapılanma siyasi iktidarınkinden farklı siyasi çizginin kalkış noktası olmalıdır.
Halk oylamasında böyle düşündüm ve düşünceme uygun olduğunu sandığım gibi davrandım.

0 yorum:

Yorum Gönder

Return top